13 Aralık 2012 Perşembe

2012 Yılının Arama Trendleri Neler?


Ne ara 2012 bitiyor da biz yeni bir yıl için ger sayım yapmaya başlıyoruz anlayamıyorum...

Zaman'ın suyu çıktı artık nasıl aktığı belli değil:) 
Bu yazım çok zamanlı olacak gibi geliyor bana, zaman demişken çok uzun zaman oldu yazı yazmadığımı fark ettim:)
Eee biraz da benim kalemime sağlık olsun bakalım.

İnternette gezinirken bakıyım 2012 yılına damgasını vuran haberler, olaylar nedir diye? Kendimi Google Zeitgeist sayfasında buldum.

2012 yılının arama trendlerine girdim, son zamanların en gözde olayı tt olma, hangi dizi konuşulmuş, hangi olay herkesin dilinde, hangi ünlü nerede ne yapıyor yaz google hoppp her şey dökülsün karşına:)
Ben de bunu size toplu halde sunmak istedim, neden mi canım sıkıldı da ondan:)

Öncelikle arama motorunda trend olanlara bir göz atalım;


Twitter'ın listede olmaması beni biraz şaşırttı aslında, ama en dikkatimi çekende Araba Oyunları oldu:) Araba oyunları için bu kadar seferber olan erkekler başka şeyler içinde çaba sarf etseler keşke.
8'de İşkur'u görüyoruz, hemen Tuik 2012 işsizlik oranlarına baktım ve aşağıdaki en güncel tablo ile karşılaştım.
Genç nüfusta işsizlik oranı 17.2, istihdam edlenlerin yüzde 58,2'si 10 kişiden az çalışanı olan iş yerinde çalıştığı, yüzde 3'ünün ek bir işinin bulunduğu, yüzde 2,4'ünün mevcut işini değiştirmek için veya mevcut işine ek olarak bir iş aradığı tespit edilmiş. Ücretli olarak çalışanların yüzde 86,4'ü sürekli bir işte çalışıyor.
Türkiye'nin durumu bu ne yazık ki:(

En çok aranan TV Dizileri var sırada, bu liste beni gerçekten şaşırttı. Tabi yıl geneline baktığımız için sezon sonu itibarı ile başlayan dizilerin adı bile geçmiyor. Buradan son dönemin favori dizisi "Benim için üzüme" yi çıkarıyorum:) twitter'da da salı akşamları özellikle tt olan bir dizinin arama motorunda adı geçmesi diye bir şey söz konusu olamaz sanırım:)
6 ve 10. sıraları hiç kaileye bile almıyorum, allah rızası için birileri bu dizileri yayından kaldırsın ekran kirliliğinden başka bir şey değiller.
Suskunlar benim favori dizimdi fakat onun suyunu çıkarttılar maalesef sonu da hüsran oldu zaten, hazin son Final damgasını yedi:(
Yalan Dünya'nın da gününü sürekli değiştirip duruyorlar yakındır solandıracaklar galiba, ben hayatımda bu kadar yapmacık ve reklam kokan bir dizi daha görmedim, insanları iyice mal yerine koyuyorlar ve biz de onların istediği şeyi yapıp izlemeye devam ediyoruz.

İşte en çok aranan ünlüler listesi; Ajda'm benim canımın içi idolüm 10 numaram:)
Erol Köse sayesinde Hadise yılı 1. olarak kapatmadıysa ben de Özlem değilim, resmen kadın yılını yaşıyor valla. reklamın iyisi kötüsü olmaz tekniğini uyguluyor. Gerçi bunu genel olarak ünlüler yapıyor, yeter ki isimleri bir magazin kanalında geçsin, veya haber olsunlar bir gazeteye falan filan. 
Bize ne bundan o kısmı anlayamadılar hala...


O yüzden ünlü kısmını geçiyorum, herkesin hayatı kendine dostlar:)

Erkeklerin dikkatini çekelim birazda, gerçi raporlar konuşuyor benim bir şey söylememe gerek yok sanırım:) Bize her yer Galatasaray, sadece arama motorları değil.
Beşiktaş'a ayrı bir sempatim var, onun 5. olmasına üzüldüm nokta.

Ve Sıra Seyahat Noktalarında, insanlar 1 yıl boyunca çalışıp tatilin hayali kurarken bir yandan da nereye giderim diye pc başında yer yök tavan yapıyorlar, hala anlamıyorum bu Antalya neden hep 1:) Bir ben mi sevmiyorum bu memleketi koskoca 2012 verisi yanılıyor olamaz sanırım.


Ben sadece Türkiye bazında ele aldım ama size tavsiyem tüm Ülkelerin detayları mevcut, araştırma yapmayı sevenler için bakılmasını tavsiye ediyorum.
Özellikle google trends' e girdiğiniz zaman gerçekten kendinizi kaybedebiliyorsunuz, hem öğreniyorsunuz hem eğleniyorsunuz:) 

http://www.google.com.tr/trends/

Şimdilik bu kadar, 2013 de daha sık yazılarla karşınıza çıkacağım:)

Sevgiler,

22 Mayıs 2012 Salı

Klinik'e Gidelim mi?

imcyeditepe.blogspot.com yazımdan alıntıdır:)

Geldik dönemin son yazısına:) Koşturmanın sonuna gelmiş olmak mutluluk verse de, özlem duygusu içimde biraz burukluk yaratmıyor değil. Son noktayı şahane bir ajansla yapalım istedim, umarım keyif alırsınız:)
Hayatımız fazlasıyla sosyal medya odaklı olmaya başladı, 7'den 77'ye derler ya işte aynen onu yaşıyoruz. Küçük büyük demeden bütün işletmeler bu furyanın içerisine dahil olmuş durumda. Kimisi bunu profesyonel bir ele teslim ederken kimisi de kendi uğraşlarıyla bir yerlere gelmeye çalışıyorlar.
Son yazımın konusu Sosyal Medya Ajansları, her şey de en iyisini arayan ben, ajans bulma konusunda da aynı yolda ilerledim:)
Kim mi bu ajans? Müşterine bir hasta şefkatiyle yaklaşıp onları iyileştirmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan Klinik Sosyal Medya Ajansı.
Bir sosyal medya ajans nasıl olmalı sorusuna verilen cevap ne olmalıdır sizce?
Buyrun bakalım:)
Klinik Sosyal Medya Ajansı, eğlenir ve eğlendirir, üretir ve sunar. Kendisi eğlendiği kadar insanları eğlendirir ve insanları güldürmekle, insanları kendine güldürmek arasındaki ince çizgiyi çok iyi bilir. İnsanların markaların sayesinde iyi vakit geçirmelerini, en azından iyi zaman geçirdiklerini hissetmelerini sağlar.
Dijital stratejilerin tamamı görünüşte bunu hedeflerken firma adına da hedef odaklı olur. Zaten başarılı bir kampanya bunların tamamını sağlamıyor mu? Klinik ajans iyi işleri başarılı kampanyalara çeviriyor. Bu süreçlerin kurucuları kimler mi? Bakın öncelikle kendisi eğlenen ekip nasıl oluyormuş:)
Ben buna yaratıcı, üretken, işini seven, çalışma ortamına bağlı, birbirine sağdık ekip ruhu derim:)
Klinik Ajans Sosyal Medya Sektörüne nasıl bakıyor? Sektörün ilerleyen yıllardaki süreçleri hakkında nasıl bir öngörüleri var bunu değerlendirelim birazda.
Bildiğiniz gibi bu çok yeni bir sektör. Haliyle bundan dolayı sirkülasyon çok fazla. Çünkü amatör olarak herkesin içinde olduğu ama profesyonel boyutta bu amatörlerin genelde yanlış ve eksik yorumladığı bir sektör. İnsanların 1 senede uzman titrini aldıkları ve uzman gibi davranmaya başladıkları ve öğrenme açılığı olmadığı taktirde çok değil belki de bir ayda gündemin gerisinde kaldıkları çok hızlı bir sektör. Klinik bunu içindeki sinerjiyle, çalışan memnuniyetini üst seviyede tutarak sağlıyor. Çalışanlarını, gene bünyesinde bulunduğu Değişim Grup'un bir şirketi olan Dijital Akademi aracılığıyla eğitip, teorik bilginin büyük kısmını burada sunuyor. Pratik kısmı da zaten ajans içinde kazanılıyor. Yani Klinik bundan 5 -10 sene sonrası için, sektöre kalifiye bunun yanında hem alaylı hem mektepli eleman yetiştiriyor. Bu sektör geneline bakıldığında oldukça yaratıcı bir süreç aslında.
Böyle keyifli bir ajans da çalışma fikri oluştuysa aklınızda hemen işe alım süreçleriyle ilgili link paylaşıyorum:) http://www.isteobenim.com/
Size tavsiyem klasik, iç bunaltıcı, tek düze cv yerine böyle bir şey yaparak farkındalığınızı ortaya koymanız olacaktır:)

Yeni nesil çok fena geliyor:)
Klinik Ajansın müşteri portföyü oldukça geniş olduğu görülmektedir, gönül isterdi ki size detay vereyim ama iş politikaları oldukça gizli kapaklı elimden geleni yapsam da data konusunda çok fazla bilgiye ulaşamadım.
Markalarıyla olan iletişimlerine bakıldığında, satışın artması yanında bir de firmaların sayfalarının, kullanıcı için özel olması, adeta fenomen bir sayfa olması beklentileri ile karşılaşıyorlar. Bunlar genelde tüm markaların talep ettiği çok temel istekler. Ama bunun yanında sayfa üzerinden uygulamayla yapılan satışlar, yarışmalar, kampanyalar bunların hepsi ajansın firmaya sunduğu 360 derecelik hizmetin bir parçası olmaktadır.
Kliniğin diğer sosyal medya ajanslarından farkı nedir sizce, her taraf ajans oldu, herkes sosyal medya sorumlusu, herkesin bu konuda bir fikri var.
Her şeyden önce Klinik sadece bir ajans değil, teknik olarak bakıldığında Sosyal Medya Optimizasyonunu kullanan ilk ajans olma özelliğini taşıyor. Sizi içerikleri farklı düzenleyerek arama motoru sonuçlarında yukarılara taşıyor.

Yaklaşımları bile farklı bu ajansın, biraz web sayfasını inceleyelim. şahsi fikrim oldukça yaratıcı ve keyifli bir web sayfası olduğudur. Kliniğimize hoş geldiniz efenim diye açılan bir site:)
Check-up tan yeni doğan ünitesine, sosyal dahiliyeden, estetik küvezine kadar her şey mevcut bu klinikte. Her derde deva anlayacağınız. http://www.klinik.com.tr/ sayfayı inceleyin gerçekten çok eğlenceli:)

Ajans kendi bünyesinde sosyal medyayı oldukça güzel kullanıyor, bütün hesapları da aktif olduğu görülmektedir.
Herkesin artık olmazsa olması blog sayfaları, markalar içinde vazgeçilmez olduğu görülmektedir. Klinik her şeyde olduğu gibi burdaa da başarılı bir iş çıkarmış. Güncel haberleri, sektörde olup biteni buradan takip edebilirsiniz. http://blog.klinik.com.tr/

Ayrıca herkesin bildiği ve artık bir parçamız olan facebook, twitter ve friendfeed hesaplarında da oldukça aktif olduğunu görmekteyiz. Ama şu gözüme çarpmadı değil, bu kadar sosyal medya kurdu olan bir ajansın takipçileri neden az olur. Neyse vardır bunda da bir bildikleri:)
Şimdi inceleme yazısı olduğu için bu detayları belirtmek durumundayım, yoksa yaptığı işlere lafımız yok.
Bence şimdi herkes bir like yapsın :)

Tamam şimdi oldu devam edebiliriz:)

Klinik ajansın marka ile iş süreçleri nasıl oluyor dersiniz?
Öncelikle marka araştırılıyor, o markaya özel konseptli bir sunum hazırlanıyor.Sonrasında konuşmaktan daha önemli olduğu herkesçe kabul edilen, marka dinleniyor ve beklentileri ölçülüyor. Bu ölçümler doğrultusunda bir yola karar verilip, ortak paydada buluşmak suretiyle en verimli şekilde ilerleme hedefleniyor. Adımlarını da bu hedefler doğrultusunda atmaya dikkat ediyor.

Açık olmak gerekirse ben bu ajansı sevdim, ekip enerjik, ortam güzel ee bir çalışma ortamında daha ne istenir verimi arttırma adına.
Yaratıcı bir iş yapmak istiyorsanız işe alım linkini de paylaştık:) Biz kapıları açıyoruz gerisi size kalmış diyorum.

Şimdi sosyal medya da aktif olmak isteyen markalar haydi parmaklar çalışsın, iletişim bilgilerini paylaşmak benden iletişim kurmak sizden.

Merak etmeyin iyileşeceksiniz:)
444 0 711
0212 310 46 21

P.S: Bu yazının hazırlanmasındaki desteği için Klinik Ajans Dijital Pazarlama Müdürü Ramiz Coşkun'a ve çalışma arkadaşlarına teşekkürlerimi bir borç bilirim:)


Özlem Altıkulaç
Sevgiler

6 Mayıs 2012 Pazar

Aşk mı?

Tarifi olur mu acaba bu duygunun?

Herkes kendince bir yorum yapar durur ama yoktur işte olmayacaktır bunun tarifi. Yaşayan iki kişi dışında ne olup bittiğini kimseler anlayamaz. Günümüzde oldukça modernize edilen bu ulvi his yok edilmeye mahkum mu edilmekte?

Herkes mi aşık, herkes mi seviyor yoksa öyle olduklarını mı sanıyorlar.

Sadece kaşına ,gözüne ,güzelliğine, yakışıklılığına, boyuna, posuna mı tav oluyoruz. Maalesef ki bunlara oluyoruz, inkar edilse de herkesin içinde olan bir gerçektir bu. Perdeyi indirip içi görmeyi başarabiliyor muyuz?

Peki soruyorum, nedir aşk? Ucu bucağı olmayan şu sosyal dünyaya bu soruyu sorduğumuzda klişe sonuçları alabiliyoruz. Aşk, birlikte anı paylaşmak, onsuz olamamak, hep onu düşünmek vb bir çok cümle. Bence bunun tanımı yoktur, tanımsızdır. Sonsuz bir şey midir? Keşke olabilse.
İyiyi kötüyü, olumlu olumsuz her şeyi içinde barındıran sımsıcak bir o kadar da soğuk bir histir. Ben aşkı her iki tarafıyla düşünüyorum, mutluluk ve acı çekmek gibi. Özlüyorsun, ama uzaktasın. Gözünün içine bakıyorsun ama aldatıyorsun. Aşkın o büyüsünü basitleştiriyor muyuz?

Peki aşk ilk görüşte mi olur? 
Pat karşında onu görürsün, gözünü ayıramazsın ondan, evet dersin budur. Ve sonra her şey plansız programsız gelişiverir. Hissedersin, anlatmak istersin ama dilin dönmez anlatamazsın. Yoktur dersin bunun bir tanımı yoktur.

Tek söyleyebileceğin onu içimde yaşıyorum olur...

Özlem Altıkulaç








4 Nisan 2012 Çarşamba

Kadınların Kalbinden Geçen Biscolata ( yakışıklıları) :)

Her şey yakışıklı mı yakışıklı biscolata erkeklerinin biz bayanlar için özel hazırlamış oldukları çikolataların sergilendiği reklam ile başladı. Bu reklam Şölen çikolata sayesinde, sektörde yeni bir çağın başlangıcı oldu. Açılışı bu muhteşem reklam ile yapmak istiyorum, öncelikle biraz kendimize gelelim değil mi:)
İzlediğimiz bu olağanüstü reklam televizyondan çok sosyal ağlarda bayanların paylaşımlarıyla büyük bir kitleye ulaştı. Tabi bu kitle fazlasıyla bayanlardan oluşuyor bunu kabul ediyoruz:)
Biraz markanın çıkış hikayesini ele alalım.
Biscolata markası Mart 2009’da pazara sunuldu. Hedefleri, bizlere gerçek çikolatalı tatları en üst kalite ve şimdiye kadar alışık olmadığımız modern ürün formatları ile sunmaktı. Çikolataya ve çikolatalı ürünlere genel olarak bakıldığı zaman keyfine düşkün, yaşamdan zevk almayı seven kadınlar tarafından daha çok tüketildiğini gören marka yöneticileri  Biscolata’nın hedef kitlesini "kadınlar" olarak tanımladılar. En çok ilgiyi de modern, kendine güvenen, iddialı, hayattan ne istediğini bilen, çikolatalı tatları seven, farklı deneyimlere açık ve gerçek anlamda hayatın tadını çıkaran kadınlardan gördü. Bu nedenle yeni kampanyalarında, asıl hedef kitleleri olan biz bayanlara şimdiye kadar alışık olmadığımız, farklı ama aynı zamanda hoşumuza gidecek, markanın iddiasını yansıtan bir kampanya ile ulaşmayı hedeflediler. Kadınların el üstünde tutulduğu reklam filminde; en üst kalite ve lezzetin görsel bir ihtişam ile sunulması ve bununla birlikte Biscolata markası ile yaşanan eşsiz deneyim anlatıldı. Bunu gerçekten çok net bir dille ifade ettiklerini görebiliyoruz:) İlk reklamdan kareleri ancak şu şekilde ifade edebilirim. Bir yakışıklı toplamış, bir yakışıklı taşımış, bir yakışıklı  yoğurmuş, bir yakışıklı pişirmiş, bir yakışıklı sevgisini katmış, bir yakışıklı taşımış, eee sonuç olarak biz bayanlar da hani bana hani bana demiş.)

Biskolata markası gerçekten çok başarılı bir pazarlama taktiği sergilediğini görüyoruz, bunun devamlılığını bu reklamın başarısından daha zor bir süreç olduğunu biliyoruz. Ama marka bu süre zarfında hem dijital  hem de geleneksel marketing de oldukça başarılı işlere imza attı. Hepimizin bildiği gibi facebook ve twitter fan sayfaları marka kimlikleri için oldukça önemli bir kanaldır. Biscolata hem facebook da hem de twitterda oldukça aktifdir. Yapmış olduğu kampanyaların çoğunu sosyal medya üzerinden duyurmuştur. Engagement Rate oranlarına göre Ocak 2012 ve Şubat 2012 raporu aşağıdaki gibidir. Facebook takipçi sayısı 43,631, twitter takipçi sayısı ise 2,521 kişidir. Twitter takipçisi az ama en kısa sürede bunun kat kat fazlası olacağını düşünüyorum.


Facebook sayfasında,  Biscolata hakkında insanların konuşması için bir vesile daha yaratmak. Biscolata kampanya etkisini TV kampanyasının olmadığı dönemlerde de sürdürmek. Biscolata ile 'kendilerine çok uzakta görünen deneyimleri' bile yaşayabilecekleri mesajını verebilmek. ‘Hayatın tadını bilenlere’ mesajını pekiştirmek. Ekranlar önünde yaşanan marka deneyiminin bir ayağını gerçek dünyaya taşımak. (Çünkü sosyal medyada konuşulanlar gerçek dünyada yaşananlar... ). Bir sonraki Biscolata deneyimini daha çok insana ulaştırabilmek (sayfaya fan toplamak) için ‘Hangisi Gelsin’ kampanyası başlatarak sosyal medyada ki etkiyi ölçmeyi hedefledirler. Reklam filmi yakışıklıların resimleri , onlarla ilgili bilgiler günlük olarak sosyal medya  yayınlandı, bayanların yorumları, kendi sayfalarında paylaşımları bu kampanyanın başarılı olmasında büyük etki yarattı. Bunun dışında kampanyanın popüler isimler tarafından desteklenmesi sağlandı. Ayşe Özyılmazer aktivitiye  katılımı ve twitter yorumlarıyla destek verdi. Kampanyanın sonucunda noter huzurunda 2 yakışıklı bayanlarla workshop gerçekleştirdi. Şanslı bayanlar:)

Bu tarz etkinliklerin vazgeçilmesi tabi ki de bloggerlardır, onların katılımı ve sosyal medya da yaydıkları etkileşim ile markanın bilinirliği artmış oldu.
Hepsinin yüzünde ki mutluluğa bakar mısınız:) Kim onların yerinde olmak istemez:)
Gördüğünüz gibi biscolata hiç soluk almıyor. Bütün bunlar olurken zengin ürün segmentini duyurma adına muhteşem reklam kampanyasına yeniden başladı. Biscolata markasının altında Biscolata Starz, Biscolata Stix, Biscolata Mood, Biscolata Pia ve Biscolata Choco Chips olmak üzere geniş bir ürün yelpazesi mevcuttur. Ürün segmenti bol olunca tabi yeni reklamlar geliyor demektir:)
Biraz mood umuza bakalım mı:) Benim mood um tabi ki aşk ve Carlos:)
Her bir ürün kendi başına ayrı bir ses getirir mi, işte bunun kanıtını Şölen biscolata ile bize göstermiş oldu. Biscolata mood Aşk, Sağlık, Mutluluk  sizin moodunuz nedir. Ayrıca şunu belirtmem gerekir ki, evet reklam yüzleri çok yakışıklı arka fonda etkileyici bir ses Engin Altan Düzyatan'ı es geçmemek gerekir:)
ve son reklam kampanyası Biskolata Pia Egzotik, evet her bir ürünü test ettim ama bu gerçekten oldukça başarılı.
Bu reklam bana  denizden babam çıksa yerim'i anımsatıyor:) Biscolata markası Biscolata Pia ile de kadınları heyecanlandırarak ezber bozmaya devam ediyor... Her başarı ödülle taçlandırılır değil mi:)
Media Cat tarafından 2011 yılın ürünü Biscolata Pia seçildi. Kabataş Liseliler tarafından 2011 yılın reklam filmi seçildi.
Media Cat’te 2011’in Buzz Yaratan Markaları araştırmasında 5520 Fikrimühime 23 farklı kategoride yılın en çok konuşulan markaları soruldu. Bu araştırma sonrasında da;
Yılın en çok konuşulan bisküvi markası
Yılın en çok konuşulan 3. çikolatalı ürünü
Yılın en çok konuşulan 10. jingle’ı ödülleri Biscolata markasının oldu. Tebriker:)
Bir şeyi çok istersek yerine gelir aslında ama bu sefer olmadı. Biscolata yakışıklıları Turkcell'e ve Kipa'ya gittiğini görünce neden Yeditepeye'de gelmesin ki dedim. Hele de bu fotoğrafı görünce ne şanslı teyzeler var allahım demekten kendimi alamadım.
Konu olarak aldığım biscolata markasının değerlendirme yazısı sürecinde biscolata yetkililerine ulaşmam gerekiyor diye twitterdan sesimi duyurmaya çalıştım, sosyal medya da ki fan sayfalarının kullanımında ilgi ve alakalarından dolayı öncelikle kutluyorum. Hızlı bir dönüş alarak, kategori müdürü Hayat Kapuka Turaman ile iletişime geçtim. Tabi bunun incesinde Gabi hocamı arayarak öğrenciniz bizimle iletişime geçmiştir denildi, ah keşke ilk beni arasalardı şu an biscolata yakışıklılarıyla olan boy boy fotoğrafımızı yayınlıyor olacaktım:) Eğitim kurumu olmamızdan dolayı ne yapalım dedik ve bu fikrin yaratıcılarını konuk aldık. Bu süreçte Hayat hanım'ın göstermiş olduğu destek için sonsuz teşekkürler:)Tabi bütün arkadaşlarımın derse büyük bir hevesle gelmesi tamamen biscolata yakışıklıları olsa da almış olduğumuz bilgiler bize daha faydalı olduğunu düşünüyorum:)) Konuklarımız bu muhteşem reklam kampanyasının fikir babaları;
Harun Yücesoy  Proximity stratejik planlama direktörü, kampanyanın sosyal medya da ki etkilerinden bahsetti.
Haluk Sicimoğlu BBDO bünyesinden Focus 4 Genel Müdürü, aynı zaman da Bilgi Üniversitesi Reklamcılık öğr. gör. Haluk hoca bize biscolatanın kampanya sürecini, ortaya çıkarılışını, reklam aşamalarını, insanlarda yarattığı etkiyi ,feedbacklerini eğlenceli bir dille anlattı.
Bu keyifli sohbetin eğlenceli anları reklamların yayınlandığı süreç de oldu. Bayanlar ağızları kulaklarında erkekler çatık kaş modun da izlediler:)
Biscolata erkeği gören masun imc öğrencileri:)
Biscolata erkekleri markanın önüne mi geçti? bu tartışmalar devam etse de, bir marka hem reklamıyla, hem ürünüyle hem de sosyal medya da yürüttüğü kampanyalarıyla her şeyden önce bayanların kalbini kazanmasıyla bence 360 derece bir pazarlama stratejisi yaptığını görebiliyoruz.


Son olarak biscolata erkekleriyle bir fotoğrafım olamasa da fikir babalarıyla bir hatıra fotoğrafı çekme imkanım oldu:)
Herkese Aşk, Sağlık ve Mutluluk dolu biscolatalı günler dilerim:)

Twitter @mybiscolata
Facebook.com/biscolata

Sevgiler
Özlem Altıkulaç

















11 Mart 2012 Pazar

Kadınlar Meyhanesi

Eğitim teoriyle mi uygulamayla mı olur? Bence uygulama ağır basıyor:) Her şey akılda daha fazla kalıyor emin olabilirsiniz. Bunu en kısa zamanda şahane bir organizasyonla yaşadım. Ne mi? Peymane de  kadınlar meyhanesi konseptli müthiş gecesi düzenledi. Bloggerlar, gazeteciler ve iş kadınlarının katılımıyla meyhane keyfini günümüze taşıdık:)
Resim, Fundalina'dan alıntıdır.


Gecenin öne çıkan en belirgin vurgusu tabi ki de Rakı:) Kadının eline ne kadar çok yakışıyor değil mi:)
Sosyal medyaya özel paylaşımlarımızı ilettik, öncelikle Twitter üzerinden  bu geceye özel #sizcerakiicenkadın kimdir sorusuna şahane cevaplar verdik, ayrıca Forsquare den  Peymane de olduğumuzu belirttik.
Eee mekanda kadın gücü ağır basınca twitter da sesimizi duyurmak çok da zor olmadı:) Gelelim eğlenceye, fasıl, mezeler, rakı derken oryantel Didem'in dans gösterisi ile geceye devam ettik.

En keyifli an da bloggerlarımızın sahneye çıktığı an oldu. Didem'in yanındayken göbek atmak biraz zor oluyor ama maşallah bayanlar hiç de altta kalmadı hepsi şahane oynadı:)
Sonuç olarak kadınların bir araya geldiğinde sadece dedikodu yapmadığını görmüş olduk. yeni rakı ile sınır tanımadı. Bu muhteşem gecede olmamı sağlayan Gabriela Olaru hocama çok teşekkür ederim, devamını da beklerim o ayrı:)
Sevgiler Özlem

Benim Gözümden Ödüllü Bir Blogger…BİLLUR SAATÇİ

Sosyal medya kanımıza fena halde işlemiş durumda;bunun örneklerinden en eğlencelisini, en modayı yakından takipçisini, en ödüllüsünü ve en şeker blogger’ı olan “off ne giysem”in sahibesi Billur Saatçi’yi Biraz tanıyalım istedim( bunu not için yaptığım sanılmasın :) ) acayip keyif aldığımı siz de okuyunca anlıyor olacaksınız :) Bir blogger’ı ancak kendisi anlatabilir dedim ve Billur Saatçi’den yardım istedim, kendisi o kadar cana yakın ki seve seve yardımcı olacağını belirtti ve harika bir söyleşi gerçekleştirdik. Üstad varken tabi ki de bana laf düşmez dedim ve sözü kendisine bıraktım.
Özlem: Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Billur: Notre Dame de Sion Lisesi ve Galatasaray Universitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunuyum. Geçtiğimiz Ocak ayında cesur bir karar alarak, hayatımdaki önceliklerin dengesiyle oynadım ve 5 yılı aşkındır içinde olduğum kurumsal hayatı ardımda bırakarak, bloglarımın başına oturdum ve freelance olarak sosyal medya projelerine başladım.
Off ne giysem moda gündeminin yanı sıra, kendi stilimi, gezip görüp keşfettiklerimi, dokunabildiğim herşeyi paylaştığım bir stil ve yaşam blogu. Samimi, eğlenceli ve kendine özgü bir dili var. Keşfettiğim yeni tasarım mabetleri ile farklı ve ulaşılabilir tasarımlara sahip olmak isteyenlere minik tüyolar, bir dolu adres ve bolca ilham vermeye çalışıyorum. Sadece yaşadığım yerden de değil, özellikle yurtdışı seyahetlerinden valizimde bolca adresle, fotoğrafla, fikir ve ilhamla dönüyorum.
Özlem: Blog yazma fikri ve bloğunuzun adı nasıl ortaya çıktı? Neden moda bloğu?
Billur: Blog yazmaya iş yerinden bir arkadaşımın ‘’her gün ne giydiğini, nerden aldığını sormaktan sıkıldım, bir blog aç da ordan okuyayım’’ demesiyle başladı. Ertesi gün bloğu açmıştım. Her sabah benim gibi, off ne giysem diye dolabın önünde uzun dakikalar geçirenler de sayıca çok fazla olunca, off ne giysem bugünlere kadar geldi. Mayıs ayında 3.yılını dolduracak.
Özlem: BÖ 2010 en iyi moda blogları arasında 3.seçildiniz? Bu süreçten sonra sayfanıza olan ilginin arttığını söyleyebilir miyiz?
Billur: Blogum 1. yaşını doldurmadan güzel bir ödülle taçlandı. Canım takipçilerimin ilgisi ve oylarıyla bu ödüle sahip oldum. Blog Ödülleri’nin bloglara olan katkısı yadsınamaz. Özellikle markalar nezdinde prestij kabul edilen bir ödül blog ödülleri. Bu seneki Blog Ödülleri’ni ben sunma şansı buldum. Geçtiğimiz seneye göre, güçlü markaların ilgisinin daha da yoğun olduğunu görmek çok sevindirici bir gelişme.
Blog Ödülleri’nden bu yana da, hem blogger hem yeni okuyucular olmak üzere bir dolu güzel insanla tanıştım. Kimileriyle yakın arkadaş oldum. Kimileri benim ilham perilerim oldu. Kimileriyle hiç tanışmadım ama bloğa bıraktıkları yorumlarla arkadaşlarımla sohbet eder gibi bile oldum. Blog aldığı güzel ve samimi geri dönüşlerle daha da keyiflendi ve keyfini bir dolu rengarenk ve ilham dolu postla paylaştı. Şuan binlerce takipçisi ve daha nice farklı postlar hazırlamak için can atan yerinde duramayan bir sahibesi var.

Özlem: Takipçilerinizle olan iletişimizi nasıl sağlıyorsunuz? Size yazılarınızla ilgili nasıl geri dönüşler yapılıyor.
Billur: Benim blogumun en önemli özelliği benim yarattığım özgün bir içeriğe sahip olması. Bütün fotoğrafları ya ben, ya arkadaşlarım ya da bazı özel projelerde profesyonel bir fotografçı çekiyor. Blogda asla hazır görsel ya da içerik kullanmıyorum. İçeriği ben sağlandığımdan, elimden fotoğraf makinam ve telefonum asla düşmüyor. Blogu bu yüzden hergün güncel tutmak zor gibi gözükse de, haftada en az 4 post girmeye çalışıyorum. Moda gündemden ziyade kendi stilimi kendi hayatımdan hikayelerle yansıtıp paylaştığım postlardan samimi geri dönüşler alıyorum.
Blog takipçileriyle biraraya gelen bir blogger olarak, yazılardaki bu samimiyeti bir adım daha ileri götürdüğümü düşünüyorum.Takipçilerimle beraber kahve seminerine de gittik, parti atıştırmalıkları workshop’una da, Frida sergisini gezmeye de. :)
Blogdan sevdiğim tasarımcılardan ya da markalarla yaptığım projeler ile hediyeler de veriyorum. Bu kimi zaman bir takvim de oluyor kimi zaman uçak bileti de. Ama asıl en güzel hediyeyi takipçilerim bana veriyor. Yüzlerce değerli yorum bırakıyorlar. Bazen hayallerini paylaşıyorlar, bazen içlerini döküyorlar. Her birini defalarca okuyorum. Çekiliş için tek tek ellerimle isimlerini kağıtlara yazıyorum. Herkes neden bunu neden herhangi bir bilgisayar programı ya da bilgisayardan çıktı alarak yaptığımı sorıp duruyor. Aslında benim naçizane bir özenim bu kadar uğraşmam o kadar gelen yorum karşısında. Her çekilişte Noter Bey’imle video çekiyoruz. Sadece hediye vermek değil aslında maksat, bunu bir gerçek bir anıya çevirmek.. Çektiğim ve bizzat yer aldığım videolarla ilgili geri dönüşlerden farklı ve eğlenceli bir içerik yarattığımı düşünüyorum. Takipçilerimle iletişimimi blog dışında yoğun olarak off ne giysem facebook fan page ve billursaatci twitter hesaplarım üstünden de sağlıyorum.


Özlem: En önemlisi markalarla olan iş birliğinizi nasıl oluşturdunuz? Markaların size sağladığı fırsatlar oluyor mu?
Billur: Markalarla blogda zaman zaman işbirlikleri yapıyorum. Bu ya benim ürettiğim bir proje oluyor ya da markadan gelen bir talep oluyor. Blogumun samimiyetinden asla ödün vermemek için gelen projelerde seçici olmaya çalışıyorum.
Blogların markalar için vazgeçilmez bir reklam mecrası olduğunu düşünüyorum. Hedef kitleleriyle birebir iletişime geçip, geri dönüş alabilecekleri en doğru mecra. Ülkemizde bloggerlarla yapılan projeler çok sınırlı ve markalar maalesef genelde blogları profesyonel bir reklam mecrası olarak görmüyor. Yurtdışında bu algının çoktan sona erdiğini ve markaların bloggerlarla profesyonel olarak çalışıp büyük ve sosyal medyada çok ses getiren projeler yaptığını görüyoruz.
Özlem: Yeditepe Üniversitesi Bütünleşik Pazarlama İletişimi Yüksek Lisans Programı, Sosyal Medya Pazarlaması içeriği altında oluşturulan bloğumuza gösterdiğiniz ilgi ve şahane sohbet için çok teşekkür ederim.
Peki şimdi ne yapıyoruz, parmaklar çalışıyor ve http://www.offnegiysem.com/ sayfasını ziyaret ediyoruz, çok keyif alacağınızın garantisini yüzde bir milyon verebilirimJ
Twitter Adresi : @ billursaatci
Benden bu kadar, esen kalın…

29 Şubat 2012 Çarşamba

B*ka Batmadan Önce

Size enteresan bir kitaptan bahsetmek istiyorum, duyanınız göreniniz olmuştur sanıyorum. Okul çıkışı, akşamın kör bir vakti, kitap alma sevdası doldu içime. Girdim kitap evine, hocalarımın önerdiği kitaplara yöneldim, öyle can sıkıntısıyla baktım. Yok dedim bu moddla hiç de eğitsel kitap alamayacağım. Biraz eğlenceli bir şeyler almam lazım demeye kalmadan "b*ka Batmadan Önce"yi gördüm.

Komik bir kapak, hemen arkasını çevirdim ve..
"Hayat bize olduğu gibi gelir ve bizden onu yaşamamızı bekler. Kimimiz hayatı hak ettiğimiz, kimimiz ise hak etmediğimiz gibi yaşadığımızı savunuruz... Peki, biz bu hayatı hak etmek için ne yapıyoruz? " yazısını okudum, dedim bu kitabı alıyorum:)
Kitabı okumaya başlamadan önce bir kullanım kılavuzu ile karşılaşıyor olacaksınız, yazarın da dediği gibi hiç kitabın kullanma kılavuzu olur mu? demeyin oluyor işte:) Hem de çok keyifli oluyor. Kısaca anlatayım ,her sayfa da küçük hikayeler anlatıyor ve arkasını çevirdiğiniz de yazarın "Ahkam" ıyla karşılaşıyorsunuz, kendince hikayeye yapmış olduğu yorum. Onun altında ünlü düşünürlerin sözleri, en güzeli de "Senin Ahkamın" kısmı, sizin de bir yorumunuz olsun isterseniz alıyorsunuz kalemi başlıyorsunuz yazmaya:) Ben henüz kitabın üzerine yazamadım , ufak kağıtlara yazdım (pek sevmem kitap karalamayı:))
İşte böyle bir kitap:) Bir çırpıda okunuyor, öyle çok bir edebiyat beklemeyin zaten kitaptan, kendi çapında keyifli bir deneyim.
Yazardan alıntıyla sonlandırıyorum
"Hayatımızda hepimiz en az bir defa b*ka batmışsınızdır. Ancak önemli olan kendimizi b*ktan kurtarıp kurtaramadığımızdır"

Yazar: Kemal İnan Y.
Frida Yayıncılık
Fiyat: 9TL

28 Şubat 2012 Salı

Özz’den Mango 2012 Yaz Koleksiyonu

Dışarıda kar kıyamet kopuyor ama markalar vitrinlerini değiştirmeye başladılar bile. Bunlardan biri de Mango, pastel tonlarının hakim olduğu bir yaz koleksiyonu ile bize merhaba diyor.
Koleksiyonda tulumlar, uzun etekler, kısa paça pantolonlar ve benim çok sevdiğim merserize trikoları görebiliyoruz. Koleksiyondan beğendiğim bir kaç model...


İlk favorim, salaş tarzı ve toprak renkleri hem sarışınlara hem de esmerlere oldukça yakıştığını düşünüyorum.





Bilekten katlamalı kısa paça pantolonları bu yaz herkeste görüyor olacağız sanıyorum. Mavi, sarı, kırmızı, yeşil renk cümbüşü şeklinde olacak sokaklar, bir de bunların altına renkli topuklu ayakkabılar giyildiği zaman şahane tam bir yaz cümbüşü olacak. Bu arada topukluların egemen olduğu bir yaz olacak bayanlar:) Buna en çok beyler seviniyor olacaktır sanıyorum.


2011 yazında da rastladığımız uzun etekler bu yaz da dolaplarda olacak:)


Ve yazın vazgeçilmezi beyaz.


80'ler her sene bir şekilde hayatımızda oluyor, yüksek bel pileli etek çalışan bayanlar için yazın vazgeçilmezi olacak.


İşte salaş bir pantolon, kısa kollu ceketle kombinlenmiş.


Sona diğer bir favorimi ekliyorum, tulumun modası geçmiyor gerçekten. Mavi tonlu bu salaş tulum gece ve gündüz için oldukça kullanışlı gözüküyor.
Ben gerçekten beğendim, daha cıvıl cıvıl bir koleksiyon bekliyordum ama toprak tonları da bronz tene gerçekten çok yakışıyor. Biz bayanlar sıkıntıya gelemiyoruz artık, salaş salaş kıyafetlerimizle 2012 yazını geçiriyor olacağız.
Şimdiden iyi alışverişler...

21 Şubat 2012 Salı

Leyla ile Mecnun

Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı ...yok yok bunu anlatmayacağım:)
İzlemeyen kalmamıştır diye umduğum gözde dizimden bahsedeceğim. İzlerken resmen kahkaha attığım birbirinden komik sahnelerin, saçma sapan diyalogların harika bir sentezde buluştuğu dizinin yazarının gerçekten aklını seveyim ben. Kendisi Burak Aksak olur:) Nasıl bir kafa yapısıdır, ne yer ne içer de bu diyalogları ortaya çıkarır anlamış değilim. Ama gerçekten helal olsun takdir ediyorum kendisini. Oyuncuların büyük payı var tabi ki bunu es geçemem, her biri birbirinden yetenekli.
Başrol oyuncusu Mecnun, Erdal bakkal, İsmail abi, Yavuz, Dede her biri birbirinden muhteşem.
Leyla ile Arda'nın diziden ayrılması beni tedirgin etmişti ama yeni kadro da hiç fena değil, özellikle Sedef nam-ı değer Leyla:) bence çok başarılı bir oyun sergiliyor.
Dün yayınlanan bir bölümde öyle bir sahne vardı ki beni benden aldı, sosyal medyada da fazlaca yayıldı zaten "sanane" sahnesi, çok moda oldu eski parçaların günümüz dizilerine yorumlanması. Bunu "Leyla ile Mecnun" çok başarılı yürütüyor. Sizde izleyin bakalım:)


Sadede gelelim bunu neden yazdım, bu yoğun iş temposundan, trafik çilesinden bir nebze kurtulmak istiyorsanız alın elinize abur cuburunuzu Pazartesi günleri geçin tv karşısına her şeyi bir kenara bırakıp bu eğlenceli diziyi izleyin:) Geri dönüşlerini olumlu aldığım çok arkadaşımız oldu, memnun kalacağınıza garanti verebilir miyim ki acaba. Aman dikkat izledikçe konuşmalarınızda yüklemin öznenin yer değiştirdiğini göreceksiniz:) Panik yapmayın sizde Leyla ile Mecnun kolik oldunuz:)

İyi seyirler olsun mu ki acaba...


20 Şubat 2012 Pazartesi

"(Biskolata Erkekleri) Paylaşınca Güzel" dediler...

Sanıyorum herkes duymuştur, Turkcell'in çalışanlarına özellikle bayan çalışanlarına gösterdiği motivasyon örneğini. Kısa süreli de olsa enerjiyi tavan yapacak bir motive tekniği olmuştur sanıyorum.
Erkekler fazla abartıyorsunuz diye laf kalabalığı yapsalar da çalışma esnasında kapıdan Victoria Melekleri girse eminim ki ağızlarının suyu fazlasıyla akar.
Bunca zaman reklamlarda kadınların ön plana çıkarıldığı, seksepalitenin hep onlar üzerinden yürütüldüğü bir pazarlama tekniğini biskolatanın fazlasıyla yıktığını görüyoruz, bu iyi bir şey mi? bence evet:) Yılbaşında evde olan herkes Victoria's Secret defilesini izlemiştir sanırım. Bayan olmama rağmen, bir grup bayan arkadaşımla da sabırsızlıkla bekledik biz de defileyi, erkeklerden farklı olarak evet ,ne modaymış, hangi renkler kullanılmış bizim daha fazla ilgimizi çekti. İnandırıcı olmadı değil mi:) Kıskançlık olarak algılamasın ama allah neler yaratıyor diye içimden geçirerek izledim:) konuyu dağıtmadan özüne geliyorum, reklam arası oldu ve biskolata reklamı girdi, sonra 1 tane daha , sonra 1 taneeee daha:) toplamda 5 kere harika bir spot dağılımı izledik:)
Üzülmeyin bayanlar diye motive amaçlı kısa kısa heyecanlar yaşattılar. Sonuçta ne oldu, ne biz biskolata erkeklerine ulaştık, ne de erkekler Victoria meleklerine:) Televizyonun ufak oyunlarının kurbanı bir garip gençlik olarak yeni yılımıza girdik.
Gel gelelim bu heyecanı Gsm sektörünün devi Turkcell çalışanlarına yaşattı, kim istemezdi ki, kapı açılsın ve içeri

şahsı muhterem kişi girsin, elinde şahane biskolata çikolatalarıyla size gülücükler saçsın. Ben isterim diyen onlarca kadın toplayabilirim, hele de çalışma esnasında ki o bitkinlikle.
Sonuç olarak kısa süreli de olsa yaşanılan bu motive eminim ki çalışma şevklerini fazlasıyla arttırmıştır Turkcell bayanlarının.

Ne yalan söyleyeyim yeriniz de olmak isterdim:) Turkcell'in paylaşma adına gösterdiği bu güzel taktiği takdir ediyorum.
Hayat paylaşınca güzelmiş gerçekten...

16 Şubat 2012 Perşembe

Meleklere inanır mısınız?


Zaman zaman umutsuzluğa kapılsam da inandığım ve beklenti duyduğum çok anım olmuştur. Size bir kitaptan bahsetmek istiyorum adı "Meleklerle Yaşamak" bu kitabı bana müdürüm önerdi. Uzun zamandır pozitif düşünce, doğru nefes alma tekniği üzerine bilgiler paylaşıyordu, hep bir adım atmak istedim ama bir türlü fırsatım olmamıştı. Ta ki bu kitabı okumaya başlayana kadar. Öncelikle bu tarz kitapları okumadan önce inanmanın en büyük adım olduğu düşüncesindeyim.
Eğer okursanız sizde göreceksiniz küçük küçük yaşanmış hikayelerin paylaşıldığı keyifli ve oldukça doğru bir kitap. Benim bizzat yaşadığım bir hikaye olamadı maalesef.
Kitabın etkisiyle etrafımızda göremediğimiz bir çok şeyin aslında bize meleklerimiz tarafından verilen bir mesaj olduğunun farkına varabiliyoruz, bu ufak bir tüy, yerde gördüğümüz bozuk para olabiliyor. Çok çaresiz olduğunuz bir anda Meleklerimizin bizim yanımızda olduğunu düşünüp onlardan yardım istemek kulağa garip gelebiliyor değil mi? Aslında değil, bunu şöyle özetleyebilirim. Secret kitabını herkes
okumuştur, olumsuz düşünceye yer vermeyen en kötü anda bile olacak yapacağım diye kendimizi şartladığımız anlarda aslında meleklerimize mesaj verip onların sayesinde başardığımızı bu kitap sayesinde anladım. Delilik mi denir, istediğiniz her şeyi diyebilirsiniz:) Bu bir çok kişi tarafından kanıtsanmış bir durum ben de onların yalancısıyım:)
Şunu düşünüyorum, oldukça moda oldu hatta son zamanlarda "yaşam koçluğu" buna benzer bir sürü seminer ve etkinlikler düzenleniyor. Neden kendi kendimizin yaşam koçu olmayalım ki, her şeyin başı pozitif düşünmede evet bu şartlarda oldukça zor olabiliyor ama illa başkası mı farkımızı ortaya koymalı.
Kitaptan alıntı yapmak isterdim ama bence okuyup siz o duyguyu yaşamalısınız, naçizane bir tavsiye:)
Unutmayın ki melekleriniz hep sizinle...